Son zamanların en çok sevilen korku oyunlarından biri olan Daylight, PS3’ten sonra PS4 için de çıkış yapmıştı. Oyunun iki konsol arasındaki hem senaryo hem de kalite farkında büyük bir aralık bulunuyor. Korku oyunlarında biz oyuncuların en çok dikkat ettiği şey ortaya bir anda çıkan canavarlar değil de senaryonun ta kendisi. Yakın zaman içerisinde bunu en iyi Outlast başarırken Daylight’ın da bu yorumdan geri kalmayacağını belirtmemiz gerekiyor. İşte Daylight İnceleme yazısı.
Daylight, karanlıktan korkan oyunseverler için oldukça heyecanlı ancak tam tersini düşünenler için birkaç saat içerisinde biten basit bir senaryodan farksız. En önemli ve tek silahımız, elimizdeki telefonumuz ve arada yeşil yeşil parlattığımız glow stick’lerimiz ve flare’lerimiz.
Daylight hakkında daha önce fikir sahibiyseniz veya videolarını, yazılarını detaylı takip ettiyseniz ilk bölümü 5 dakika içerisinde bitirebiliyorsunuz. Tabii gelin görün ki benim gibi oyun hakkında inatla fazla detaya bakmayıp, sırf sürpriz olsun diye direkt oyuna dalıyorsanız; çekeceğiniz var demektir. Yaklaşık 20 dakikalık bir keşfetme koşturmacasının ardından, oyunda belirli hatıraları topladığımızı anlıyor ve aslında bir hastanede tıkılı kaldığımızı keşfediyoruz. Anıya veya ipucuna sahip her eşya tıpkı Daylight’ın o çizgilerden oluşan logosu gibi parıldıyor ve oyun hakkında daha fazla detaya sahip olmamızı sağlıyor. Bir de zamanla kontrol ettiğimiz karakterimizin vücudunda dövmeler oluşmaya başlıyor. Burada aklıma gelen tek isim; Fatal Frame. İstemsiz bir şekilde Daylight’ı oynarken bazı noktaların Outlast tarafına, bazılarının ise Fatal Frame: Tormented tarafına benzetmeye başladım. Bunun iyi mi, yoksa kötü bir şey mi olduğunu söylemek biraz zor.
Karanlıktan korkmmam ben diye düşünüyorsanız, bir de şu şekilde düşünün; Daylight, basit bir koridor koşturmacası değil. Kimi zaman elinizdeki telefon, haritayı gayet net gösterirken, kimi zaman parazitler eşliğinde bir şeylerin size yaklaştığının işaretini verebiliyor veya aniden değişerek kaybolmanıza neden oluyor. Bu da oyunun ilginç noktalarından biri aslında. Normalde sürekli ilerlediğimiz karanlık koridor ve etrafımızı saran karanlık odalar, insanı biraz olsun ürpertir; hani korkarsınız ancak merakınıza yenik düşüp ısrarla o kapı gıcırtısına gidersiniz…Day light da böyle ilginç bir oyun olmuş.
Daylight’ın oynanış süresi maksimum 3 saat, o da duruma bağlı olarak değişebiliyor. Şu odada belki bir şeyler vardır diyerek, oyalandığımız süre zarfına bağlı olarak oyun kısalabiliyor veya uzuyabiliyor. Gelin görün ki aman aman korkutucu bir oyun olmadığını itiraf etmeliyim. Özünden çok korkak bir oyuncu olmama ve yığınla sayısız korku filmi, oyunuyla vakit geçirsem bile; kalbimi tir tir titreten Silent Hill’den daha ötesi olamadı.
Kimi zaman kendi kendine hareket eden objeler, oyundaki atmosferi daha korkunç hale getirebiliyor.
Daylight farkında olmadan, bir korku oyunu olmaktan öte, bulmaca türüne biraz daha yatkın sanki. İşin diğer ilginç bir yanı ise, karakterimizin sürekli bir şeylere seslenmesi ve tabii ki telefonumuzun o bitmeyen şarjı. Bu sefer Sarah isimli bir kadın karakteri kontrol ediyoruz ve tıkılı kaldığımız hastanedeki anıları toparlarken, çözmek zorunda olduğumuz bulmacalar da mevcut. Bir hastanenin birçok koridorunun birbirine benzemesi de oyunda bizi geren farklı bir nokta. Daha önce belirttiğim o kalbolma faslı beklemediğimiz anlarda gerçekleşebiliyor. Kazan dairesindeyken, bir bakmışız iki merdiven sonra kütüphanedeyiz… Bu da Daylight’ı, kimi oyuncuya göre oldukça korkunç yapan farklı bir nokta.
Oyundaki yaratık modellemeleri daha detaylı olsaymış, daha korkutucu olabilirmiş. Onları korkunç yapan en önemli nokta, hikayeleri ve tabii ki kimi zaman sağımızdan solumuzdan geçen silüetler olmaları. Aniden çıkan ve üzerimize atlayan yaratıklar yerine (arada atılıyorlar şimdiden uyarayım), insanı geren bir noktada ortaya çıkması, Daylight’ı bu noktada farklı yerlere sürüklemiş gibi duruyor.
Daylight hakkında sizlere birkaç ipucu vereyim. Oyunun her bölümünde glow stick’lerimizi tamamlayabileceğimiz belirli noktalar oluyor. Ayrıca flare’lerimizin ne kadar önemli olduğunu tekrar belirteyim. Olur da hayaletlerin saldırısına maruz kalırsanız, onlar sayesinde hayatta kalacaksınız. Üzerlerinde biraz ankh sembolünü andıran mühürlü zarflar bulacaksınız, onlara dikkat edin ve es geçmeyin derim. Her çekmece ve her dolap, karakterimizi farklı noktalara götürebilir. Bir de oldu da öldünüz diyelim, tüm bölümü baştan oynuyorsunuz.
Kısacası Daylight, hastanede tıkılı kalan bir kadın olan Sarah’nın kurtuluş hikayesini anlatıyor. Onun korku dolu anlarına ortak oluyor ve üzerine doğru gelen karanlığı aydınlatmak için elimizden geleni yapıyoruz. Flare’lerle birlikte bizi öldürmeye çalışan hayaletleri uzaklaştırıyor ve kimi zaman mezarlığa bile çıkarak, çılgın bulmacaları çözmeye çalışıyoruz ancak gelin görün ki unreal engine 4 teknolojisinin, bu kadar kötü görünmesi insanı hayal kırıklığına uğratıyor.
0 Comments