Dünyanın en çok bütçe ayrılan oyunu olarak oyun tarihine adını altın harflerle yazmayı başaran Destiny’nin Alpha süreci geride bırakıldı ve bizlere de yorumları ulaştırıldı. Oyuncular bu tarz bir oyun için çok fazla bütçe ayrıldığını düşünürken yapımcılar bizlerle aynı fikirde değiller. Dünyayı kurtarmak üzere “klasik” hikayelerden birine sahip olan oyunun senaryosu için belki aynı sözleri sarf edemeyebiliriz. MMOFPS kategorisinde yer alan Destiny, 9 Eylül tarihinde neredeyse tüm oyun platformları için satışa sunulacak.
Sınıflar
Destiny’de üç farklı sınıf seçebiliyoruz: Titan, Hunter ve Warlock. Her birinin kendisine özel yetenekleri ve tabii ki avantajları olduğu kadar, dezavantajları da var. Bir Titan olmak sizi, daha dayanıklı ve gerçek lider ruhuna sahip biri yapabilir ancak bir Hunter olmak, sinsiliğin gücünü beraberinde getirir. Warlock olduğumuzda ise enerjimizi daha çok alan hasarına odaklayabilmekteyiz. İşin biraz daha detayına inmek istersek; Titan iken strateji belirlemeyi, aynı zamanda takımımızdakileri korumayı da amaç edinmemiz gerekiyor. Aslında destek olmaktan çok, onların hem arkasını kollamamız, hem de taktik vermemiz; bizi önemli biri haline getiriyor. Seviye atladıkça, kalkanımız güçleniyor ve takım arkadaşlarımızı, ayrıca kendimizi daha rahat ayakta tutabiliyoruz.
Destiny’de Hunter olmak, dikkatli olmayı gerektiriyor. Bir Titan gibi, ortalıkta koşturmak bizim için ölümden farksız. Tabii zırhımıza bağlı olarak işler değişebiliyor ancak yine de dikkatli olmakta fayda var. Zira cebimizdeki bombaların sayısı değil, bekleme süresinin olması işimizi daha da zorlu hale getiriyor. Özellikle Hunter olmamızın bize sağladığı bıçağımızı dikkatli kullanırsak, gırtlak kesme konusunda yeterince projesyonelleşebiliyoruz. Tabii seviye atladıkça silahımızı da geliştirebiliyor, ışınlardan ötesine geçerek, alevli toplar bile fırlatabiliyoruz.
İşin bir de Warlock kısmı var tabii ki. Hatta belki de Titan’dan sonra “bana göre” en zevkli sınıf. Silahımız, normal silahlardan farklı olarak alan etkili. Bizim işimiz patlamalar yaratmak, hatta gerekirse küçük bir kara delik oluşturarak, düşmanlarımızı yok etmek. Seviyemiz arttıkça kullandığımız güçlerimiz ve silahlarımızın özelliklerini, daha fazla hasar verecek şekilde düzenleyebiliyoruz.
Irklar
Genelde bu tarz MMO oyunlarında karakter yaratırken “zaten insanım ben, farklı bir şeyler deneyeyim” düşüncesi birçoğumuzda vardır. Bu aslında biz oyuncuların, o karakteri sahiplenmesi ve doğal olarak farkında olmadan onunla yaşamasından farksızdır. Eh, boşuna demiyorlar “bu oyuncular çok çılgın” diye. Hakikaten öyleyiz.
Human, Awoken ve Exo isminde üç farklı ırkımız mevcut. Human, adından da anlayacağız üzere insan. Awoken da, bir çeşit vampir denebilir aslında. Parıl parıl gözleri ve ten rengiyle, oldukça çekiciler ve son olarak Exo’lar, ki bana göre en başarılı ırk bu, yarı robotlar. Alpha sürecinde her ırkın artısı veya eksisini anlamak pek mümkün olmuyor ancak gelecekte neler olur, şimdilik bilemiyoruz.
Irklarımızdaki detaylandırmalar, yüz kırışıklıklarına kadar gitmiyor tabii ki. Yüz, göz, saç ve dudak rengi dışında; ırkımıza özel dövmeleri de belirleyebiliyoruz. Bir FPS’te bu detayların olması oldukça ilginç bir deneyim aslında, tatlı bir baharat gibi oyundaki çekiciliği arttırmış.
Şimdi ne olacak?
Kişisel uzay gemimizde dünyanın etrafında yörüngede dönmekteyiz. Destiny dünyasına ilk adımı attığımızda karşılaşacağımız her şey düşman olacak. Tehlikelerden kaçınmanın ve düşmanlarımızı yok etmenin çok çeşitli yolları mevcut ancak yalnız bir kovboy olmaktansa, takım arkadaşlarımıza mecbur kalacağımız zamanlar da olacak.
Destiny’ye ilk girişte, belirlememiz gereken istikametlerimiz bizleri bekliyor. Oyun içerisinde tüm dünya kontrolümüzden çıktığı için, son direniş noktamız olan “Tower: The Last City, Earth” tek değerli varış noktamız. Yani karakterimizi güçlendireceğimiz, arkadaşlarımızla ve diğer oyuncularla muhabbet edebileceğimiz, yeteneklerimizi öğreneceğimiz, alış-veriş yapıp, gıcır gıcır zırhlara kavuşabileceğimiz ve tabii ki “bazı” görevlerimizi alacağımız nokta burası.
Bir Muhafız olarak bazı görevleri Tower, yani Kule’den alacağımızı belirtmiştim, diğer görevleri ise Dünya’da alıyoruz. Ayrıca bize rehberlik eden mini bir robotumuz var. Ghost isimli minik rehberimiz, avucumuzda belirip, bize görevler konusunda detaylar verebiliyor ve tabii ki harita konusunda da yardımcı oluyor. Bir nevi telsiz görevini üstelenen Ghost dışında, Dünya’da binebileceğimiz özel bir aracımız da mevcut. Sadece açık alanlarda kullanabileceğimiz bu araç, kimi zaman özel bir kurtarıcı görevini üstleniyor ve tıpkı sırtımızda taşıdığımız, bizi daha yükseklere zıplatabilen çantamız gibi, daha hızlı hareket etmemizi sağlıyor.
Bir MMORPG misali, kendimize ait kasamız mevcut ve eşyalarımızı düzenli bir şekilde saklayabiliyoruz. Silah için 20, zırh için 20, genel sıradan eşyalar için 20 olmak üzere toplamda 60 içeriği depolayabiliyoruz. Ayrıca kendi çantamızın da bir sınırı var tabii ki. 10’dan fazla görev alamamızın yanında, çantamızda kullanabileceğimiz 30 eşyalık boş yer mevcut. Oyunun tam sürümünde, muhtemelen bu sayı artacaktır.
Gelelim Dünya’ya ve zorlu görevlere
Destiny, biz Muhafız’a verilmesi gereken her görevi veriyor ve özellikle oyuncuları takım oyununa zorladığı zamanlar da oluyor. Alpha sürümünde Exo bir Titan olarak ilk işim, Eski Rusya’ya giderek en az 1, en fazla 3 kişiyle co-op olarak keşif görevine çıkmamdı. Genelde oyun boyunca, bir şeyleri araştırıp, keşfetmek ve doğal olarak Dünya’yı cehennem haline getiren varlıklar hakkında bilgi toplayarak zaman harcıyoruz. Dilersek tek başımıza görevlere çıkabiliyor, dilersek haritanın yakınlarında bulunan oyuncularla takım halinde koca koca örümcek tankları yok edebiliyoruz. Siz sanıyor musunuz ki karşımıza sürekli basit görevler çıkacak? Tabii ki hayır. Yeri gelecek basit bir bilgisayar parçasını ele geçirmemiz istenecek, yeri gelecek bir kuleyi savunmak zorunda kalacak, yeri gelecek düşmanın DNA’sını kopyalamaya çalışacak, yeri gelecek “şurada bir titreşim sezdik, bi araştırıver be Muhafız” tripleriyle uğraşacağız. Dünya’ya yerleştirilmiş bazı alıcılar sayesinde, Kule’den direkt görev almak zorunda kalmayıp, kendimizi farklı noktaları keşfederken bulabileceğiz.
Ayrıca istikametlerimize gitmeden önce, Destiny bizlere zorluk seviyesi konusunda da yardımcı olabiliyor. Kimi zaman aynı görevi deneyim puanı kazanmak için birkaç kere yapmak isteyebilirsiniz. Tam olarak aynı olmasa bile, farklı alanlarda, biraz daha uzak noktalara ışınlanabiliyoruz ve zorluk seviyesi arttırdığımızda, daha fazla deneyim puanı kazanabiliyoruz. Daha fazla deneyim puanı, daha fazla seviye ve daha fazla seviye, daha çetin ceviz düşmanlar demek. Hazır düşman demişken, karşımızdakilerin birer Fallen olduğunu belirtmekte fayda var. Kendilerinin tek amacı; yok etmek ve bulundukları alana sahip olmak.
FPS Deneyimini, MMO ile birleştirin
FPS takipçilerinin aradığı birçok özelliği Destiny’de rahatça bulabileceğini söyleyebilirim. Henüz Alpha sürümü bile, bu kadar etkileyici ise, oyunun tam sürümünün mükemmel olacağına hiç şüphe yok. Tabii ki artısı olduğu kadar, eksileri de oyunun bir parçası olacak.
Kontroller son derece kolay. Her ne kadar konsolda FPS türünün ne kadar zor olduğunu düşünenler olsa bile, kısa bir süre içinde Muhafız’ımıza adapte olabiliyoruz. Tabii ki bu durum sadece görevler için geçerli. İşin bir de PvP kısmı var. Yani bakalım diğer Muhafız’lara karşı neler yapabiliyoruz?
Elimizde, altı farklı harita ve altı farklı kapışma mevcut ancak Alpha sürümünde oyunun sadece Control (Kontrol), tarafını oynayabiliyoruz. Adı üzerinde; belirli noktaları kontrol altına almak ve ne kadar çok o bölgeye hakim olursak, o kadar fazla puan kazanıyoruz. Karşılığında hem deneyim puanı kazanabiliyor, hem de eşyalarımızı geliştirebiliyoruz. Ayrıca oyunun tam sürümü olmamasından kaynaklı olsa gerek, seviye üstünlüğü tamamen dengelenmiş durumda. Yani bizim seviye 5 olup, karşı tarafın seviye 8 olması hiçbir şey ifade etmiyor. Olay, yeteneklerimize bağlı. Bu olay, oyunun tam sürümünde de geçerliyse, ortalığın karışması içten bile değil. Guild Wars 2 misali, tüm zırh pat diye üzerimize yerleşip, sadece yeteneklerimizi belirlersek, oyuncuların bir çoğu bundan zevk almayabilir ancak Destiny’nin diğer PvP haritaları, muhtemelen bu dengeyi farklı bir şekilde sunacaktır.
Son olarak
Elimizde biraz Halo, biraz da Mass Effect mevcut ancak tabii ki birebir aynı değil, zaten olmasını da beklemiyorum ve ayrıca olmamalı da. Konsola gelen FPS deneyimini MMO ile bir araya getirmek oldukça etkileyici ve özellikle parlak grafikleri, gerçekçi alan etkileşimleri, kimi zaman insanı gaza getiren müzikleri oyuncuyu oldukça etkiliyor. Kaplamalar ve gölge unsurları PlayStation 4 platformunda son derece başarılı. PC platformunda gelse, tadından yenmez ancak ne Bungie, ne de Activision, şimdilik net bir bilgi vermiyor.
Alpha sürümünde yer alan kısa detaylar, oyunun tam sürümünde birçoğumuzun saatlerini ve hatta aylarını, yıllarını alacak cinsten olur diye umut ediyorum. Sadece sekizinci seviyeye gelene kadar, kişisel olarak oldukça zevklı saatler geçirdiğimi söyleyebilirim. Vuruş hissinden tutun, su efektlerine kadar ince detayların başarılı olduğunu da eklemeliyim. Tam sürümünde, konsol başından kalkmakta olduça zorlanacağım kesin. Bakalım 9 Eylül’de karşımıza neler çıkacak? veya o zaman kadar oyunda ne gibi değişiklikler olacak? Bekleyip göreceğiz.
0 Comments