Son zamanların belki de en başarılı oyunu The Talos Principle. Bir macera oyunu olmasına rağmen son model oyunlar gibi tamamı ile senaryoyu sinematize etmeye uğraşılmamış, içeri fazlasıyla bilmece eklenmiş ve kendinden zevk aldıran bir oyun. Sahip olduğu hikaye başlı başına fazla güzelken, modern ve antik çağı saçma entegre edişleri oyuna çok güzel bir detay katmış. Serious Sam’in geliştiricileri tarafından yapılan oyunun detaylı inceleme yazısını aşağıda sizlere sunuyoruz ve kesinlikle denemenizi de öneriyoruz.
“Zeus, Europe’yi beğenir ve ilgisini ister. Bu yüzden boğaya dönüşüp kızın yanına gider. Önce hayvandan ürken Europe, önce kaçmak istese de, sonradan bu beyaz hayvanın muhteşemliğine kendini kaptırır. Korkusu tamamen geçen Europe, bir boğa görünümündeki Zeus’un sırtına biner ve beraber Girit’e giderler.
Burada, bir çınar ağacının gölgesinde Zeus ve Europe birlikte olurlar. Bu aşkın anısına Zeus çınar ağacını hiç yapraklarının solmamasını ve hep yeşil kalmasını sağlar.
İlerleyen dönemde Europe, Zeus’a 3 oğul armağan eder (Sarpedon, Radamanthys ve Minos). Zeus bunun karşılığında kıza 3 hediye verir. (Görevi Europa’yı korumak olan, Hephaistos’un maharetli ellerinden çıkma bir robot, Talos, sağdık köpek Lailaps ve muhteşem, hedefinden şaşmayan bir mızrak).
Talos ikilinin aşkından esinlenilerek özel olarak yapılmış bir robottur. Hephaistos, Zeus’un isteği üzerine robotu, insan vücudunda ve boğa kafasıyla işledi. İnsan-makine ırkının son üyesi olan Talos’un görevi Girit’i ve Europe’yi korumaktı.
Hephaistos onu günde üç kez Girit sahillerini dolaşacak şekilde yapmıştı. Yıllarca adayı yabancı gemilerden başarıyla korudu. Sahilde bulunan kayaları gemilere atıyor ve onların parçalanmasına sebep oluyordu.
Gemilerden kurtulup, adaya ayak basmayı başarabilenleriyse korkunç bir son bekliyordu. Talos, bronz bedenini önce alevlerde iyice ısıtıp, kor haline getiriyor, sonra da yakaladıklarını göğsüne bastırarak eritiyordu.
Talos, Argonautlar onun yaşam sıvısını boşaltıp öldürene kadar Europe’yi korumaya devam etti. ”
Donuk bir şekilde ekrana bakıyorum. Ne söylersem söyleyeyim, ne anlatırsam anlatayım hislerimi buraya tam bir şekilde yansıtamam. The Talos Princible’la geçirdiğim her oyun sekansı sonrasında saatlerce yürüyüp düşünmek istiyorum. Sentetikleri işleyen onca oyun oynadım ama bir sentetik varlığın penceresinden insanlığa bakmam bugüne kadar hiç istenmemişti. Hiç bir oyun benden insan hayatını tüm aşamalarıyla, farklı formlarda yaşamamı istememişti. Amaçların mühür olduğu, ilişkilerin ekranın ardındaki bir yazı olduğu evrende hem bize uzak, hem bize çok yakın…
“Tapınağım seni bekliyor çocuğum, oraya git.”
-Elohim
Talos Principle’ı özel kılan o kadar çok şey var ki… Derin bir mitoloji, insanı gerçekten düşündüren yoğun bir felsefe ve muhteşem hikaye anlatımı, yine aynı güzellikte bir bulmaca sistemiyle birleşince, son yıllarda oynadığınız en iyi macera oyunu ortaya çıkıyor.
Serious Sam’in yapımcıları hangi noktada Talos Principle’ı yapmaya karar verdiler bilmiyorum ama iyi ki yapmışlar. Bu sayede, yıllardır beklediğim “o” oyuna en çok yaklaşan yapımla tanışmış oldum. Hani derler ya “Oyunlar sanat mıdır?” diye, işte o düşünceyi mümkün kılacak yegane yapımlardan birisi Talos Principle.
Hem bir oyun olarak hem de bir sanat eseri olarak ikiye ayrılacak kadar dolu bir yapım The Talos Principle. Bazı eksileri olmasa, eminim son yılların en büyük oyunu payesini alması hiç zor olmayacaktı.
Talos Principle aslında tam olarak bir oyun değil, bir soru… Oyun mekaniklerini, oyun öğelerini amacına ulaşmak için kullanan karamsar bir insanlık sorgusu. Daha ilk anından itibaren, cevabı bugün bile verilemeyen soruları soruyor ve işin kötü kısmı hiçbirini cevaplamanızı istemiyor.
Uzun zamandır ana amacı sorgulatma olan bir oyun oynamadım. Hatta böylesine derin ve felsefi bir bakış açısına sahip olanını hiç oynamadım. Yaklaşık 25 saatlik oynama süresi boyunca, bir yandan bulmacalar için beyninizi zorluyor, bir yandan da insanlığı, daha doğrusu insanlığın doğasını sorguluyorsunuz.
İncelemenin giriş cümlesi, aynı zamanda oyunun açılış sahnesi. Talos Principle bizleri bir tanrı figürüyle karşılıyor: Elohim.
Kontrolünde olduğumuz robotun yaratıcısı olduğunu söyleyen Elohim, maceramızdaki en büyük rehberlerden biri oluyor. İlerleyen aşamalara geçtikçe onun sesiyle yönlendiriliyoruz.
Bu gizemli sesin ardında yatan gerçeği hem merak ediyor, hem de duyacağımız şeylerden korkar hale geliyoruz. Çünkü, Talos Principle insan doğasının en büyük özelliklerinden birisi olan gerçeğe ulaşmak üzerine bir öykü.
En basit örnek olarak, kuleye geldiğinizde Elohim tarafından uyarılıyor ve orasının kontrolümüzdeki “çocuk” için olmadığını öğreniyoruz. İşte zincirlerimizi kırma anı o noktada gerçekleşiyor. Gerçeğe ulaşmak istiyorsunuz.
Yapımın tamamını kaplayan Elohim gizemi haricinde, tonlarca irili ufaklı gizem, hikayeyi birleştiriyor. Aslına bakarsanız Talos Principle, Dark Souls ile aynı yolu izliyor. Evet, ortada gerçekten büyük bir hikaye, derin bir anlatım var ama bunu keşfetmek zorunda değilsiniz.
İsterseniz sadece bulmacaları çözüp, sonraki bölüme atlamayı düşünebilirsiniz, yada her materyali toplamaya çalışıp, büyük resimde neler olup bittiğini görmeye çalışabilirsiniz.
İnsanın doğasını, bir robot üzerinden anlatmak ilgi çekici olduğu kadar da rahatsız edici. Canlı olmaması gereken bir varlık üzerinden insanlığı, yaşamı sorgulamak düşünen bir beyni gerçekten sarsabiliyor.
Daha oyunun ilk anlarında diğer bir dostumuz bilgisayar tanışıyoruz. Bilgisayara sorduğumuz her soru, ciddi manada sıkıntılı geri dönüşlere sebep oluyor.
Bir noktada insan hayatını çevreleyen tabular ve dogmalardan sıyrılmak veya orada takılı kalma ayrımına geliyoruz. Bilgisayar, verdiği cevaplar ve sunduğu arşiv dosyalarında yazan gerçeklerle bizi bu yol ayrımına sürüklüyor.
Bilgisayar ile olan tüm yazışmalarım beni ister istemez bambaşka bir yapıma, Krzysztof Kieslowski’nin 1989 yılında Polonya televizyonu için hazırladığı mini dizi Dekalog’un ilk bölümüne götürdü. Kieslowski’nin 10 Emir’i anlattığı Dekalog’un ilk bölümünde, çocuğun bilgisayara verdiği komutlar, o komutların geri dönüşü…
Topladığımız tetris benzeri oyuncaklar, Elohim dediği gibi, “Oyuncak değil, önemli mühürler.”
Talos Principle’ın derin felsefesinden ayrılıp, ‘oyun’ kısmına baktığımızda yine aynı tatmini yaşadığımı söyleyebilirim.
Portal serisinin inanılmaz popülerleştirdiği ‘mekan bulmacaları’, Talos Principle’ın da ana bulmaca tipini oluşturuyor. Gitmemiz gereken yerler var ve bu yerlere ulaşmak için Elohim’in bahsettiği mühürleri toplamamız gerekiyor. Tapınak vasıtasıyla ışınlandığımız bölgelerde doğru mühürleri bulup kapıları açabiliyoruz.
Aynı Portal’da olduğu gibi bizi tehdit eden ve yaklaştığımız anda ölümümüze neden olan Drone, taret gibi engellerimiz var.
Elimizde bu sefer Portal Gun gibi bir yardımcı yok. Cennet Bahçesi’nin (sadece ilk bölüm, ilerleyen aşamalarda Dünya’nın birçok popüler noktasına konuk oluyoruz) içinde dağınık halde bulunan cihazları toplayıp, doğru bir şekilde yerleştirerek bulmacaları geçmeye çalışıyoruz. Bazı cihazlar drone ve kapıları etkisiz hale getirirken, bazıları da ışınların yönünü saptırmamızı sağlıyor.
Öğrenme eğrisi oldukça kolay bir yapım olsa da kullandığımız cihaz sayısı sonraki bölümlerde inanılmaz artıyor ve artık bulmacaları çözmek için ciddi zamanlar harcamamız gerekiyor. Kompleks bulmacalar hem çok iyi tasarlanmış hem de başarı hissi sonuna kadar veriyor.
Point Click Advanture’ların aksine, mekan bulmacalarını baz alan oyunlar, sorunları çözmeye çalışan oyunculara daha çok seçenek tanır. Genel olarak bölümleri geçebilmek için birden fazla seçeneğimiz oluyor.
Tek sorun: bulmacalar son derece kaliteli olmalarına rağmen yeterince çeşitlenemiyorlar. Eh oyun, kendi konsepti gereği sınırlı bir yapıya sahip ve Portal’da olduğu gibi her yeni bölge farklı bir deneyim yaşatamıyor.
Tom Jubert’in yazdığı (The Swapper ve FTL) akıllara zarar senaryo bir kenara The Talos Principle, Elohim’in sesinden, muhteşem müziklerine kadar her yönüyle gözünüze ve kulağınıza tam bir bayram yaşatıyor.
Güçlü görselliğini Steam Workshop ile destekleyen oyun için şimdiden sürüsüyle mod gelmeye başladı. İleride oyuncuların hazırladığı yeni haritalar, yeni bulmacalar ve hikayelerle oynanış süresi epey artacaktır, benden söylemesi.
Tüm bunları geçtim Damjan Mravunac imzalı Soundtrack albümü inanılmaz başarılı olmuş.
The Talos Principle, tüm insanlığı sorgulayan yapısı, derin felsefesi, muhteşem hikayesi ile 2014 biterken bize en büyük sürprizi yapıyor. Oyunların, sanat eseri kategorisine giriş yapmalarını istiyorsak, Croteam gibi yapımcıların artması gerekiyor. İlk kez, bir oyunun beni böylesine düşünceler içerisinde bırakmasından ve anlattığı şeyleri kendi kendime sorguluyor olmaktan inanılmaz mutluyum.
Türkiye’de Playstore ve Steam üzerinden edinebileceğiniz bu oyun, son yıllarda oynadığınız en iyi şeylerden biri olabilir, benden söylemesi. Çok fazla hatası var, kesinlikle her oyuncuya hitap edemiyor ama yine de video oyunlarının sanat eseri olabileceğini bize layıkıyla kanıtlıyor. Braid, Limbo, Deus Ex gibi yapımlardan sonra The Talos Principle da bize bu savı kanıtlıyor.
0 Comments